13 Mayıs 2015 Çarşamba

Hemşireler Günü

Hemşireliğin kurucusu Florance Nightingale'in doğum günü olan 12 Mayıs hepimizin bildiği gibi, hemşirelik haftasının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.


Hemşirelik, sağlık hizmetlerinin en önemli unsurlarından birisidir. Özveri, sabır, hoşgörü kavramlarını içinde bulunduran ve zor bir meslek olan hemşirelik; diğer mesleklerde olduğu gibi, toplumsal ihtiyaçlardan doğan, insan hayatıyla yakından ilgili olan bir meslektir.

Bu nedenle, sevgiden, şefkatten, disiplin ve ciddiyetten uzak bir kişinin bu mesleği icra etmesi mümkün değildir. Çünkü hemşire, sağlığı yerinde olmayan, yardıma muhtaç olan insanlara hizmet vermektedir.

1964 yılından itibaren ülkemizde de her 12 Mayıs Günü "Hemşireler Günü" olarak kutlanmaktadır. 

HEMŞİRELİK MESLEĞİNİN SORUNLARI

Dünyada Modern hemşireliğin kurucusu olan Florance Nightengale’in doğum gününe rastlayan 12 mayıs, ülkemizde 1954 yılından beri Hemşireler haftası olarak kutlanmaktadır.
Hemşirelik, ICN (İnternational Counsel Of Nursing) nin tanımına göre; bireyin ailenin ve toplumun sağlığını koruma ve geliştirmeye yardım eden ve hastalık halinde iyileştirme ve rehabilite etmeye katılan bir meslek grubudur.
Her profesyonel disiplinde olduğu gibi hemşirelik mesleğinde de bilimsel bir temele oturtma gereği vardır. Çünkü hemşirelik kurumsal bilgi ve beceriyi içeren uygulamalı bir sağlık disiplinidir. Hemşireliğe geleneksel anlamda bakıldığında hekimin hazırladığı, planladığı tedaviyi uygulayan kişi olmakla beraber, modern anlamda bağımlı fonksiyonlarının yanı sıra bağımsız fonksiyonları da olan bir sağlık disiplinidir.
Bağımlı fonksiyonları; hekimin istediği tedaviyi uygulamaya yönelik yaptığı işlerdir.
Bağımsız fonksiyonları; hemşirenin bilgi ve deneyimine dayalı olarak bakıma yönelik fonksiyonudur.
Yarı bağımlı fonksiyonları ise; hekimin order ettiği tedaviyi uygularken tanı ve tedaviye yönelik oluşabilecek sorunların gelişip gelişmediğini izleme ve bu konuda gerekli önlemleri almaktır. Bütün bu fonksiyonları uygularken; sağlık bakı-mındaki uygulayıcı, yönetici, eğitimci ve araştırıcı rollerini profesyonel anlamda kullanmaya özen gösteren bir meslek grubudur.
Hemşire; temel bir hemşirelik programını tamamlamış olan ve ülkesinde; toplumun da katkısını alarak hastalığın önlenmesi, hastanın bakımı ve sağlık düzeyinin yükseltilmesi için sorumluluk almaya yeterli ve yetkili kişidir.
Bir bilim ve sanat olarak çağlar boyunca toplumsal bir kurum olan hemşirelik mesleğinin ana fonksiyonu; sağlıklı veya hasta bireye, yararlı hizmet vermek, yardım etmek, bakmak ve iyileştirmektir. Ancak yeni yüzyılda hemşirelik mes-lekleşme çabaları içine girerken mesleğin temel amacının yalnız bakım vermekle sınırlandırılama-yacağı; uygulamaları ve eğitim verme fonksiyonu ile de hizmet alanını geliştirmekle yükümlü olduğu ve sağlık disiplinlerinin oluşturduğu zincirin önemli halkalarından birini oluşturduğu fikri herkes tarafından anlaşılmıştır ve kabul görmüştür. Bu düşünce yıllar sonra kendisine order edilen işlemlerle uğraşan, söyleneni uygulayan kişiler yerine; üretici, yargılayıcı, karar verici, sorun çözücü, bilimsel gözlemci, olayları daha objektif değerlendirici; neyi, niçin, nasıl yapacağını bilen, yapması gerekeni elimine etmeye çalışan hemşirelerin yer almasına neden olmuştur. Çünkü sağlık bir ekip işidir ve ekibin en etkin üyelerinden birisi hemşiredir.
Zaman ve mekan ayırt etmeden her şart ve koşulda sağlık hizmeti sunan fedakar, özverili çalışkan profesyonel ve sosyal özelliklere sahip olan hemşireler hasta ile hekim arasında ki koordinasyonu sağlayan en iyi iletişimcidir. 1999 yılında yapılan uluslararası Hemşirelik Konseyinin 100. Yıl Dönümünde BEYAZ KALP hemşireliğin evrensel sembolü seçilimştir. (Beyaz renk, bütün renkleri bir araya getirdiği için ve tüm insanların kabul ettiği hemşirelik göstergesi olduğu için seçilmiştir. Beyaz aynı zamanda tüm dünyada hemşirelik, bakım, hijyen ve ferahlıkta kabul edilmiş bir renktir. Kalp şekli insanlığı ve hemşireliğin kaliteli sağlık bakımında sahip olduğu en uygun yeri ifade etmektedir.)
Hemşirelerin sık sık gündeme gelen ve çözüm bekleyen sorunları vardır.
Bunlar:
-Yardımcı sağlık personeli olarak adlandırılmaları,
-Farklı düzeyde eğitim alınması, mesleki yaşantıda eşit şartlarda çalıştırılmaları
-Branşlaşmanın az olması, istenilen branşta çalışamama
-Toplumumun hemşirelik mesleğine olumsuz yaklaşımı
-Malzeme ve ekipman eksikliğinin hemşirelik bakımında ortaya çıkan aksaklıkların hemşireyi olumsuz etkilemesi
-Hemşire sayısının yetersiz olması sonucu iş yoğunluğu ve nöbet sayılarındaki artış, aşırı derece de yıpranma
-Bilişim çağı olarak nitelendirilen günümüzde hemşirelerin mesleki anlamla teknolojilerin dizaynı ve gelişiminde teknoloji üreticileri ile beraber çalışılmaması ve hemşirelerin bireysel anlamla kendini yenileyememesi
-Bakım standartlarının tam olarak uygulanmaması ve yaygınlaştırılmaması
-Görev yetki ve sınırlarının belli olmaması; iş yerlerinde ara meslek elemanı olarak görülmeler; evrak takibi ve sekreterlik gibi işlerde çalıştırılmaları
-Yaptığı işe ve insana değer veren, saygı duyan yönetim anlayışının olmaması
-Sosyo – ekonomik şartlarının gelişmiş ülkelerdeki seviyenin altında olması
-Ücret yetersizliği,
-Ulaşım servislerinin olmaması
-Nöbetli kuruluşlarda çalışılması nedeniyle süt izinlerinden düzenli yararlanılamaması
Hemşireler hizmet, eğitim, yönetim, dayanışma ve araştırma görevlerini tam olarak yerine getirebildikleri zaman profesyonel nitelikleri ortaya koyma ve benimsetme şansını elde edebileceklerdir. Profesyonel hemşirelerin amacı : Sağlığı korumak, geliştirmek, hastalara daha verimli, kaliteli hemşirelik bakımı vermek, insanımıza hak ettiği hizmeti en iyi biçimde sunmaktır.


En Mutsuz Eden Meslek Sıralamasında Hemşirelik İkinci Sırada




CareerBliss tarafından yapılan araştırma, en mutsuz eden meslekleri ortaya koydu.
Bu meslekler arasında 2. sırada hemşirelik mesleği yer alıyor.
CareerBliss tarafından yayımlanan rapora göre, düşük maaş, düzensiz çalışma saatleri ve çalışanlarının yükselme şansının olmadığı meslekler en mutsuz eden meslekler arasında yer alıyor.
Şubat 2011-Ocak 2012 yılları arasında ABD’li şirketlerde yapılan araştırma, çalışanlarının en mutsuz olduğu meslekleri ortaya koydu.
100 bin civarı çalışan üzerinde yapılan araştırma kapsamında en mutsuz eden mesleklerin başında güvenlik görevlileri geliyor.

EN MUTSUZ EDEN MESLEKLER
1.Güvenlik Görevlisi
2.Hemşire
3.Öğretmen
4.Satış Elemanı
5.Ürün Yöneticisi
6.Program Yöneticisi
7.Pazarlama Elemanı
8.Satış Direktörü
9.Pazarlama Direktörü
10.Bakım Onarım Şefi

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Hemşirelik Kanunu

Kanun No. 5634                                                                       Kabul Tarihi : 25/4/2007
MADDE 1 – 25/2/1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
             "MADDE 1 – Türkiye’de üniversitelerin hemşirelik ile ilgili lisans eğitimi veren fakülte ve yüksek okullarından mezun olan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edilenler ile  öğrenimlerini yurt dışında hemşirelik ile ilgili, Devlet tarafından tanınan bir okulda tamamlayarak denklikleri ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edilenlere Hemşire unvanı verilir."  
MADDE 2 – Hemşirelik Kanununun 3 üncü  maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
             "MADDE 3 – Türkiye’de hemşirelik mesleğini bu Kanun hükümleri dahilinde hemşire unvanı kazanmış  Türk vatandaşı hemşirelerden başka kimse yapamaz."
MADDE 3 – Hemşirelik Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
             "MADDE 4 – Hemşireler; tabip tarafından acil haller dışında yazılı olarak verilen tedavileri uygulamak, her ortamda bireyin, ailenin ve toplumun hemşirelik girişimleri ile karşılanabilecek sağlıkla ilgili ihtiyaçlarını belirlemek ve hemşirelik tanılama süreci kapsamında belirlenen ihtiyaçlar çerçevesinde hemşirelik bakımını planlamak, uygulamak, denetlemek ve değerlendirmekle görevli ve yetkili sağlık personelidir. Ayrıca aile hekimliği uygulamasına ilişkin kanun hükümleri ile bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan mevzuattaki görevleri de yaparlar.
             Hemşirelerin birinci fıkrada sayılan hizmetlerde çalışma alanlarına, pozisyonlarına ve eğitim durumlarına göre görev, yetki ve sorumlulukları Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
MADDE 4 – Hemşirelik Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
             "MADDE 8 – Lisans mezunu hemşireler meslekleriyle ilgili lisansüstü eğitim alarak uzmanlaştıktan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edildikten sonra uzman hemşire olarak çalışırlar.
             Hemşireler meslekleri ile ilgili olan özellik arz eden birim ve alanlarda belirlenecek esaslar çerçevesinde yetki belgesi alırlar. Yetki belgesi alınacak eğitim programlarının düzenlenmesi, uygulanması, koordinasyonu, belgelendirme ve tescili ile  kredilendirme ve yetki belgelerinin iptali gibi hususlar, Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
MADDE 5 –  Hemşirelik Kanununun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
             "MADDE 9 – Hemşirelikle ilgili yönetim görevlerinde lisans ve lisansüstü eğitime sahip hemşirelerin rüçhanhakları vardır."
MADDE 6 – Hemşirelik Kanununun 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 10 uncu ve 12 nci maddeleri  yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 7 – Hemşirelik Kanununun mevcut geçici maddesine "1" numarası verilmiş ve Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2 – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce hemşirelik ve hemşireliğe eşdeğer  sağlık memurluğu programlarından mezun olanlar ile halen bu programlarda kayıtlı bulunan öğrencilerin kazanılmış hakları saklıdır.
Hemşirelik eğitimine eşdeğer sağlık memurluğu programlarından mezun olanlar hemşire olarak çalışırlar.
             Hemşirelik eğitimine eşdeğer sağlık memurluğu programının adı, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hemşirelik programı olarak değiştirilir ve programlar birleştirilir.
             Bir defaya mahsus olmak üzere, ebelik diplomasına sahip olduğu halde bu Kanunun yayımı tarihinde en az  üç yıldan beri yataklı tedavi kurumlarında fiilen  hemşirelik görevi yaptığını resmi belge ile belgelendiren ve  bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde talepte bulunanlar hemşirelik yetkisiyle görevlerine devam ederler.
Üniversitelerin hemşirelik programlarında ülke ihtiyacını karşılayacak yeterli kontenjan oluşturulmak üzere 5 yıl süre ile sağlık meslek liselerinin hemşirelik ve hemşireliğe eşdeğer sağlık memurluğu programlarına öğrenci alınmasına devam olunur ve bu programlardan mezun olanlara hemşire unvanı verilir."
MADDE  8 – Bu Kanun yayımı  tarihinde yürürlüğe girer. 
MADDE 9 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.


Whipple Hastalığı


Whipple hastalığı nadir rastlanan bakteriyel bir enfeksiyondur ve genellikle gastrointestinal sistemi etkiler. Rahatsızlık normal sindirim faaliyetlerinin aksamasına neden olur ve vücudun besinleri sindirme işlevine zarar verir.

Rahatsızlık ayrıca beyin, kalp, eklem ve gözleri de etkileyebilir. Hastalığın genel belirtileri ishal, karında kramplar ve ağrı, kilo kaybı, eklemlerde enfeksiyon, yorgunluk, güçsüzlük ve anemi olarak ortaya çıkar. Bu belirtilerin yanı sıra hafif yüksek ateş, öksürük, lenf bezlerinde şişme, deri renginde koyulaşma, nefes almada zorluk, görüşte bulanıklık ve hafıza kaybı gibi belirtiler de gözlemlenebilir.

Rahatsızlığın tedavisi antibiyotikler ile yapılır. Tedavi uzun sürelidir ve bakteriyi temizlemek için bir iki sene sürebilir. Buna karşılık tedaviye başlandıktan bir hafta sonra belirtilerde azalma gözlemlenir. Beyin ve sinir sistemi zarar görmeyen kişiler antibiyotik tedavisinin ardından tamamen iyileşirler.

YAŞLILARDA DÜŞMELER VE ALINACAK TEDBİRLER



Her yıl 65 yaş üzeri erişkinlerin üçte biri herhangi bir nedenle düşmektedir.Yaşlıların bir yaralanmaya bağlı ölüm nedenlerinin başında da düşmeler gelir.Bu sorun aynı zamanda en sık hastaneye yatış sebebidir.Düşen kişilerin %30’unda kalça kırıkları veya beyin travması gibi ciddi problemler yaşanır.Bunların tedavisi oldukça zahmetlidir ve bağımsız yaşamı engelleyebilir.Daha da ileri giderek erken,zamansız ölümlere neden olur.Yaşlılardaki kırıkların ilk nedeni düşmelerdir ve kırıklara en sık ,omurga,kalça, kol ve bileklerde rastlanır.Bir kez düşen kimse,yaralanmasa dahi tekrar düşme korkusu yaşar ve bu nedenle günlük aktivitelerini azaltır.Hareketsizlik ise tam tersine

tekrar düşme riskini arttırır.Bütün bunlara ek olarak sağlık harcamaları da önemli şekilde çoğalır.

Kimler risk altında?

Düşmeye bağlı ölümler erkeklerde kadınların iki katıdır.Ancak kırıklar söz konusu olduğunda durum tam tersidir.Seksenbeş yaş üzerinde karşılaşılan sorunlar daha da ağırlaşmaktadır.Yetmişbeş yaş üzeri kişilerde bir yılı bulan bakım ihtiyaçları ortaya çıkar.

Düşmeler nasıl önlenir?

Bazı önlemler sayesinde birçok düşme engellenebilir.Yapmanız gereken dört şey;1.Düzenli bir egzersiz programına başlamak 2. Aldığınız ilaçları doktorunuz ile gözden geçirmek 3.Gözlerinizi kontrol ettirmek 4. Evinizi daha güvenli hale getirmek.

Düzenli egzersiz programına başlayın.Egzersiz düşme riskini azaltan en önemli unsurdur.Sizi daha güçlü yapar ve kendinizi iyi hissedersiniz.Denge düzenleyen faaliyetler en etkilisidir.Hareketsizlik vücudu zayıflatır ve düşme ihtimalini arttırır.Kendiniz için en uygun olanı egzersiz türlerini doktorunuza sorun.

Doktorunuz ilaçlarınızı kontrol etsin.Yaşlandıkça ilaçların etkileri değişebilir.Buna bitkisel ürünler de dahildir.Bazı ilaçlar tek başlarına veya diğerleri ile etkileşerek,baş dönmeleri,dengesizlik yaparak düşme riskini arttırabilir.

Gözlerinizi kontrol ettirin.Yılda bir göz doktoruna muayene olun.Gözlük numaranız yanlış olabilir veya katarakt,glokom gibi sorunlarınız olabilir.Kötü görme düşmeleri kolaylaştırır.

Eviniz düşmelere karşı tedbirli olsun.Düşmelerin yarısı evde olur.Koridorlardan ve merdivenlerden,ayakkabı,giysiler ve mobilya gibi takılıp düşecek eşyaları kaldırın.Ayak altından kayacak veya takılabileceğiniz türde halıları kaldırın.Sık kullandığınız eşyaları kolay erişebileceğiniz yerlerde saklayın,tabure vs.üzerine asla tırmanmayın.Tuvalet ve banyoya tutunma kolları taktırın.Zeminlerinde kaymayı önleyen örtüler bulundurun.Ev içini aydınlık tutun,ışıklandırma iyi olsun.Gece kalktığınızda oda ve koridorlar aydınlatılmış olsun.Ev içi ve dışarıda devamlı ayakkabı giyin,çıplak ayak veya terlikle dolaşmayın.Telefon ve uzatma kablolarını ortalıkta bulundurmayın.Yatar veya oturur pozisyondan yavaşça kalkın.

Son olarak,eğer düşer ve kalkamazsanız, kullanmak üzere,yerde bir telefon bulundurun ve acil erişilecek numaraları yanında saklayın.

10 Mayıs 2015 Pazar

Obezite

Obezite Nedir?
Gelişen teknoloji, getirdiği olumlu yönlerin dışında, insanların beslenme alışkanlıklarını da olumsuz yönde etkilemiştir. Beslenme alışkanlığındaki değişiklikler ve fiziksel hareketlerin yetersizliği gibi bir çeşitli olumsuz şartlar bir araya geldiğinde bütün Dünya’da ortaya çıktığı gibi Türkiye’de de obezite (tedavi edilmesi gereken şişmanlık) sorununun görülme sıklığı oldukça hızlı artmaktadır. Yapılan çalışmalar ve araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye’de fazla kilolu olma ve obezite yaygınlığının neredeyse %10–00 oranında arttığı ve obezitenin özellikle çocuklar ve gençleri etkisi altına almaya başladığı görülmektedir.
Obezite ile mücadele aslında, obezitenin yol açtığı bir çok hastalıkla da mücadeleyi kapsar. Bunun sebebi ise obezite, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum sistemi hastalıkları, kas-iskelet sistemi hastalıkları vb. pek çok sağlık probleminin – ki bunlara metabolik sendrom ismi verilir.- meydana gelmesine temek oluşturur.

Obezite nasıl tanımlanır?
Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı açıklamaya göre, obezite sağlığı bozacak ölçüde vücutta normal olmayan ya da aşırı yağ birikmesi“ olarak tanımlanmıştır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18′i, kadınlarda ise %20-25′ini yağ dokusu meydana getirmektedir. Erkeklerde bu oranının %25, kadınlarda ise %30′un üzerine çıkması durumu obezite olarak kabul edilir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite sınıflandırması belirlemek için çok sık bir şekilde Vücut Kitle İndeksi (BMI) kullanılmaktadır. BMI, kişinin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (m cinsinden) karesine (BKI= kg/m2) bölünmesiyle ortaya çıkan bir değerdir. “BMI boyuna göre vücut ağırlığının tahmin edilmesinde kullanılmakta, vücutta yağ dağılımı hakkında veri sağlamaz.
Vücuttaki bütün yağ oranından çok, yağın vücutta bulunduğu bölge ve dağılımı çok önem teşkil eder. Bunun sebebi ise vücuttaki yağın yer aldığı bölge ve dağılımı, hastalıkların morbidite ve mortalitesi ile bağdaştırılmaktadır. Bölgesel yağ dağılımı genetik olarak erkek ve kadınlarda farklılık göstermektedir. Android tip (erkek tipi) obezitede yağ ilk olarak göbek bölgesinde karında ve cilt altında, jinoid tip (kadın tipi) obezite ise gluteus ile femurlar üzerinde ve cilt altında toplanmaktadır. Bu dağılımın saptanmasında bel/kalça oranı kullanılmakta ise de, bel çevresinin yalnız başına kullanımının karın bölgesindeki yağ dağılımı için daha doğru ve daha basit bir yöntem olduğu kabul edilen bir durumdur.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ise bel/kalça oranı kadınlarda 0.85′den ve erkeklerde ise 1.0′den fazla ise android tip obezite olarak kabul edilmektedir. Bu durumda tip 2 diyabet, hipertansiyon ve iskemik kalp hastalığı açısından risk etmenleri oldukça artmaktadır. Yalnız başına bel çevresinin de erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm’nin üzerinde olması (Uluslar arası Diyabet Federasyonu (IDF) 2005′de bu rakamları 94 ve 88 cm’ye çekmiştir) kardiyovasküler hastalık riski ile bağlantılıdır.



Obezitenin Nedenleri Nelerdir?
Obeziteye yol açan etkenleri tamamen ve net olarak açıklanamamakla beraber aşırı ve doğru olmayan beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği obeziteye yol açan en önemli sebepler olarak kabul edilmektedir. Bu etkenlerin dışında genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik gibi oldukça etken birbiri ile bağlantılı şekilde obezitenin ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Bütün Dünya ülkelerinde özellikle çocukluk çağında ortaya çıkan obezite problemindeki artışın yalnızca genetik yapıdaki değişikliklerle açıklanamayacak denli çok olması sebebi ile, obezitenin meydana gelmesinde çevresel etkenlerin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir.

Obezitenin ortaya çıkmasında başlıca risk etkenleri aşağıda verildiği gibidir:
  • Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları
  • Yeterli olmayan fiziksel aktivite
  • Yaş
  • Cinsiyet
  • Eğitim düzeyi
  • Sosyo – kültürel etmenler
  • Gelir durumu
  • Hormonal ve metabolik etmenler
  • Genetik etmenler
  • Psikolojik sorunlar
  • Sık aralıklarla çok düşük enerjili diyetler uygulama
  • Sigara- alkol tüketimi durumu
  • Kullanılan bazı ilaçlar (antideprasanlar vb.)
  • Doğum sayısı ve doğumlar arası süre

Türkiye’de Obezitenin Görülme Sıklığı
Obezitenin bu denli yayılmasında dikkat edilmesi önemli olan etkenlerden biri de yaşamın ilk senelerindeki beslenme şeklidir. Yapılan çalışmalarda, obezitenin ortaya çıkma sıklığının anne sütü ile beslenen çocuklarda, anne sütü ile beslenmeyen çocuklara nazaran daha düşük oranlarda olduğu, anne sütü emme süresinin, tamamlayıcı besinlerin çeşidi, miktarı ve başlama zamanlarının obeziteyi ortaya çıkardığı ve etkilediği bilinmektedir.
DSÖ ve UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) tarafından yayımlanan birçok belgede 6 ay yalnız başına anne sütü verilmesinin, 6.ayın ardından emzirmenin devam etmesi ile beraber güvenilir ve uygun kalite ve miktarda tamamlayıcı besinlere başlanılmasının ve minimum 2 sene emzirmenin sürdürülmesinin kısa ve uzun dönemde obezite ve kronik hastalık riskini azaltabileceği belirtilmiştir.

Obezitenin zararları
Şişmanlığın yani obezite adı verilen tedavi edilmesi gereken şişmanlığın üzerinde durulması gereken, hayati tehlikeye yol açan, kalp damar hastalıklarında çok önemli bir etken olduğu herkes tarafından kabul edilmiş bir tıbbi veridir. Kolesterolün yüksek olması, tansiyon yüksekliğine ve damar tıkanıklığına sebep olmaktadır. Bu durumda kalp krizi geçirme ihtimali daha fazla artar. Kilo kaybını sağlamak ve verilen kiloyu muhafaza etmek, bu hastalıklarda düzelme sağlar. Erişkin tipi şeker hastalığına yol açan en büyük etken, şişmanlık yani obezitedir. Kişi ne denli çok kilolu ise, şeker hastası olma ihtimali de o denli fazla olmaktadır. Yağ oranı fazla kişilerde karaciğerde aşırı yağ artışı kaynaklı olarak yağlanmalar görülür.
Kas ve iskelet sistemi de obezite kaynaklı zarar verici etkilerinden etkilenir. Ağır bir yükü taşımak durumunda olan kas ve kemiklerde dizde ve kalçada kireçlenme, varisler, kas zayıflığı ve fıtık meydana gelebilir. Yağlar, kanın kalbe dönmesini güçleştirir. Obezite problemi olan hastaların, zamanın büyük bir kısmında nefes alırken güçlük çektikleri görülür. Bunun sebebi ise, solunum için obezite hastalığı oldukça zor taşınan bir yüktür. Kandaki karbondioksit oranı artar. Solunum yapmak oldukça güç bir hal alır. Uyku hali ortaya çıkabiliir.
Özellikle gençlerde ortaya çıkan obezite sorunu, psikolojik açıdan da problemlere yol açar. Obezite problemine sahip olan kadın hastalarda doğum yapmak riskli ve zor bir süreç olmasının yanında, kişiye ve bebeğe de zarar verebilir. Hatta kısırlığa dahi sebep olabilir. Adet düzensizlikleri sık karşılaşılan bir sorundur. Safra kesesinde taş olma riski artar.Yara ve deri hastalıkları artar. Ayakta mantar görülebilir. Bütün bunların yanında obezite kişinin hayat kalitesini düşüren bir durumdur. Hastanın hayatını zorlaştırır, çabuk hareket etmesini engeller. Yaşam süresinin kısalmasına sebep olan bir sorundur. Muhakkak tedavi edilmelidir.