29 Nisan 2015 Çarşamba

Onkoloji Hemşireliği

Onkoloji Hemşireliği, Kanserden korunma, Erken tanı ve tedavi, Rehabilitasyon ve palyasyon aşamalarında; Birey ve ailenin en üst düzeyde işlevlerini sürdürme yaşam kalitesini artırmaya yönelik fiziksel, psikolojik, sosyal ve spritüel boyutlarıyla /bütüncül yaklaşımla bakımı planlama, uygulama ve değerlendirmeden sorumlu özel dal hemşiresidir. 

Onkoloji Hemşireliği Uygulama Alanları  

  • Prevantif onkoloji üniteleri :Risk tanılama, eğitim
  • Klinikler:Cerrahi, yüksek doz kemoterapi, destek bakım, palyatif bakım
  • Ayaktan tedavi üniteleri:kemoterapi, radyoterapi, destek tedavi ve bakım 
  • Evde bakım:kemoterapi, destek tedavi ve bakım, bakımverici eğitimi Hospis/palyatif bakım Ağrı, beslenme, rahatlık

Onkoloji Hemşiresinin Rolleri 
JCI, ANA ve ONS onkoloji hemşiresinin rol ve sorumluluklarını tanımlarken; hastalığın tanı, evre, bölgesini iyi bilerek kanserden korunma ve tanılama aşamasından, rehabilitasyon ve sürekli bakım / yaşam sonu bakım aşamasına kadar hastalığın tüm süreçlerinde diğer sağlık personeliyle multidisipliner yaklaşım içinde çalışması gerektiğini vurgulamıştır. 
1. Bakım Verici; Onkoloji hemşiresinin temel işlevi bakımdır. Bu işlevini yerine getirirken birey merkezli çalışır. Kanserli bireyler ve aileleri için var olan kanıtlar ve uygulama sonuçları doğrultusunda; kanıta dayalı, güncel ve teori temelli bakım sunar. 
2. Koordinasyon Sağlayıcı; Açık ve uygun iletişim, etkili hemşirelik uygulamalarının temelidir. Hemşire, birey-aile-sağlık ekibi arasında koordinasyonu etkili iletişim ile sağlar. Kanserli bireylerin bakımının sürdürülmesi öncelikli olmak üzere tüm sorumluluklarını yerine getirirken bilgisini, becerisini ve zamanını iyi planlar ve değerlendirir. 
3. Rehberlik ve Danışmanlık; Onkoloji hemşiresi, kanserli bireylere ve ailelerine kanser hastalığı ve sağlık bakım sistemleri ile ilgili; tanı aşamasından başlamak üzere, tedavi, bakım sürecinde ve günlük yaşantısına geri döndüğünde bakımın sürdürülmesi, hastalık süreci ile başetme ve yeni yaşama uyum sağlama konusunda danışmanlık sağlar. 
4. Eğitici; Onkoloji hemşiresi, hastanın, ailesinin, sağlık profesyonelleri ve/veya toplumun öğrenme gereksinimlerini tanılar, eğitim aktiviteleri planlar, uygular ve değerlendirir. Onkoloji alanında çalışacak meslek adayları ve mensuplarının da eğitiminden sorumludur. 
5. Araştırmacı; Onkoloji hemşireliğindeki güncel araştırılabilir problemleri tanımlar, bu konuda araştırmalar yapar, sonuçları bilimsel platformda paylaşır. Alanı ile ilgili kanıt temelli yapılan çalışmalardan elde ettiği sonuçları kliniğe yansıtır. 
6. Yönetici; Bir yönetici olarak fonksiyon gören onkoloji hemşiresi; hasta ve /veya topluma kaliteli bakım sağlayan ve profesyonel hemşirelik uygulamalarını geliştiren bir çevre yaratmak için yönetim teorilerini kullanır.
7. Profesyonel Gelişim; Onkoloji hemşiresi, bireysel profesyonel gelişimi ve devamlı eğitimi için sorumluluk duyar ve diğer sağlık profesyonellerine rol model olarak hizmet eder. Lisansüstü eğitim programında yer alır, sürekli eğitimde kişisel ve profesyonel gelişime yardımcı olmak üzere deneyimlerini, uzmanlıklarını ve düşüncelerini paylaşmak üzere koçluk yapar. 
8. Etik; Onkoloji hemşiresi uygulamalarında etik karar verme sürecinde etik kodları dikkate alır, etik ikilem durumunda etik davranışa yönlendiren temel değerleri (özgecilik, insan onuru, eşitlik, adalet, doğruluk, özgürlük, estetik) gözönünde bulundurur. 
9. Yasal Konular; Onkoloji hemşiresi ilgili ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeleri bilir ve uygulamalarına aktarır. 
10. Kalite Değerlendirme; Onkoloji hemşiresi uygulamaların kalitesini artırma yönünde davranır ve verilen hizmeti değerlendirir. Hizmeti daha üst seviyeye çıkaracak çalışmalarda bulunur 
11. Sağlık-Bakım Politikaları Geliştirme; Onkoloji hemşireliği, sağlık bakım politikalarını belirlemek ve sağlık bakımını geliştirmek için bir mekanizma olarak politik süreçlerde yer alır.

Onkoloji Hemşiresinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları 
1. Hemşirelik Bakımı: 

  • Kanserli birey ve ailesinin yaşam kalitesini geliştirmek için semptom yönetimi ve destek bakımı sağlar. 
  • Kanser tanısı almış birey ve ailesini sistematik olarak değerlendirir, sağlık sorunlarını ve önceliklerini belirler.
  •  Çalışma ortamının risklerini değerlendirir ve standartlara uygun önlem alır. 
  • Diğer ekip üyelerini çalışma ortamının risklerine karşı bilgilendirir ve rehberlik eder, çalışma ortamının (antineoplastik ajanların) risklerine yönelik ortamı ve ekipmanı standartlara göre düzenler ve temin eder.
  • Yapılacak tedavinin türüne göre tedavi öncesi bireyi değerlendirir. Normalden sapma durumlarda doktoruna bilgi verir.
  • Onkoloji hemşireliği ile ilgili bakım ilkeleri, yöntemleri ve ürünler konusundaki gelişmeleri takip ederek bilgisini güncelleştirir ve uygulamaya aktarır. 
  • Kemoterapi uygulamadan önce ilaç almayı engelleyecek durumlar (infeksiyon, kilo kaybı, toksisite, ilaçların yan etkisi vb.) yönünden hastayı değerlendirir. Kemoterapi alması planlanan hastanın kemoterapi protokolünün uygunluğunu (doz, ilaç veriliş yolu, tedavi şeması vb.) değerlendirir ve hastaya bilgi verir. 
  • Antineoplastik ilaç uygulanan hastaların vücut sıvıları ve atıklarına maruz kalınabilecek her türlü işlemde koruyucu önlemleri alır ve alınmasını sağlar. 
  • Hazırlanan ilacın adını, dozunu, hazırlanma saatini yazarak ilacın üzerine etiketler.
 2.Tıbbi tanı ve tedavi planının uygulanmasına katılma: 
  • 2.1.Kemoterapi ve Biyoterapi; 
  • Birey ve aileye, uygulanması planlanan kemoterapi/biyoterapi protokolü, potansiyel yan etkilerine ilişkin özbakım önlemleri ve antiemetik şeması gibi konularda uygun öğretim planı yapar, uygular ve değerlendirir. 
  •  Birey ve yakınlarının hastalık, tanı ve tedavi seçenekleri ile bakım konusunda sorularını yanıtlar, gerekli durumlarda hekime yönlendirir. 
  • Kemoterapi/biyoterapiden önce, bireye psikolojik destek sağlar ve/veya psikolojik destek alması için yönlendirir. 
  • Kurumunda, kemoterapi/biyoterapiye bağlı yan etkilerin önlenmesi ve kontrolüne yönelik bakım standartlarını geliştirir, geliştirilmesini sağlar. Hasta ve hasta yakınlarını geliştirilen standartların kullanılması konusunda eğitir. 
  • Kemoterapi öncesi bireyi sistematik olarak değerlendirir; kapsamlı öykü alır ve fizik değerlendirme yaparak objektif ve subjektif verileri elde eder. 
  •  Tedavi öncesi laboratuar bulgularını değerlendirir. Bir önceki tedavinin toksisitelerini değerlendirir (infeksiyon, nötropeni, stomatit vb). 
  • Kemoterapi/biyoterapinin güvenli uygulanmasını sağlar. h) Bilgilendirilmiş onayın alınıp alınmadığının kontrol eder. 
  • Periferal IV ya da santral venöz kateterler, port kateter uygulamalarını izler (infüzyon hızı ve infiltrasyon bulguları yönünden). 
  • İnfüzyon tamamlandıktan sonra iğnenin çıkarılması, santral ya da port kateteri uygun miktarda serum fizyolojik ile yıkadıktan sonra tedaviyi sonlandırır. 
  • İnfüzyon süresince hastayı ekstravazasyon, anaflaksi, hipotansiyon, hipertansiyon, yüksek ateş, bronkospazm, larengospazm vb. yönünden gözler, girişimde bulunur ve kayıt tutar. 
  • Birey ve/veya ailenin girişimlere yanıtını ve hedeflenen sonuca ulaşılıp ulaşılmadığını sistematik olarak değerlendirir.
  • Bireye tedaviye bağlı oluşabilecek yan etkilerle (bulantı-kusma, diyare, konstipasyon, stomatit, yorgunluk vb.) baş etme yöntemlerini anlatır. Tedavi süresince dikkat etmesi gereken konularda hastayı uyarır, bilgilendirir. 


Her Şeyden Önce Ben

“First and foremost I am” adlı proje 7'den 70'e down sendromundan muzdarip 21 kişinin portrelerinden oluşuyor. Projede 21 kişi yer alıyor çünkü bu hastalık, 21. kromozomda bulunan anormallikten kaynaklanıyor. Projenin en genci 9 aylık, en yaşlısı ise 60 yaşında.
Down sendromlu bir teyzesi olan Sigríður Frímannsdóttir, hastalık tespit edildiğinde yapılan kürtajlarla ilgili bir röportaj dinlemesinin de bu projeyi yapmasının sebeplerinden biri olduğunu söylüyor ve bir canlının yaşayıp yaşamamasına karar vermenin öylesine kolay olmadığını yeniden gündeme getiriyor. 
Frímannsdóttir'in projesine 'Her şeyden önce, ben'im' anlamındaki ''First and foremost I am” başlığını seçmesinin nedeni ise, bu projede yer alan,  24 yaşındaki down sendromlu Halldóra Jónsdóttir'in yazısını okuyup, onunla iletişime geçmesi. Çünkü Halldóra'nın şu sözleri onu fazlasıyla etkilemiş: '
'Down sendromluyum fakat ÖNCELİKLE ben Halldóra'yım. Diğer insanlar nasılsa ben de öyleyim. Hayatım anlamlı ve güzel çünkü daima pozitifim ve hayatın iyi yönlerini görebiliyorum.''
İşte ÖNCELİKLE kendi kimlikleriyle var olmak isteyen o insanlar... 







Kaynak:https://onedio.com/haber/oncelikle-down-sendromuyla-degil-isimleriyle-anilmak-isteyen-insanlarin-bulundugu-projeden-21-etkileyici-fotograf-494389




28 Nisan 2015 Salı

Stoma Bakım Hemşireliği

Stoma bakım hemşiresi
TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ
Tarih boyunca savaşlarda bağırsak yaralanmalarının yaygın olması nedeniyle stoma açılması sıkça yapılan ameliyatlardan biri olmuştur. İnsanın ortalama yaşam süresinin artması, stomanın bireyin yaşamını fiziksel ve psikososyal açılardan olumsuz etkilemesi, stomal ve parastomal komplikasyonlar, stoma bakım ürünlerinin sayı ve çeşit olarak artması, sağlık bakım hizmetlerinin maliyetinin artması ve hastaların kaliteli bakım almaya yönelik talepleri stoma bakım hemşireliğinin gelişmesini sağlamıştır.

Dünyada, Enterestomal Terapi Hemşiresi olarak da adlandırılan “stoma bakım hemşiresi” stomalı bireylere bakım veren özel dal hemşireleridir. Enterestomal terapi hemşireliği, ilk kez Amerika Birleşik Devletleri'nde, 1958 yılında, Dr. R.B. Turnbull ve bir ileostomi hastası olan Norma N. Gill tarafından Cleveland Klinik'te başlatılmıştır. Başlangıçta ostomili hastalar veya hasta yakınları tarafından gönüllü olarak verilen stomaterapi hizmeti, 1961 yılında sağlık profesyonellerinin özellikle de hemşirelerin katıldıkları kurs programlarına dönüştürülmüştür. Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde 240-320 saat süren kurs programları ile “Stoma Bakım Hemşiresi” yetiştirilmektedir.
STOMA BAKIM HEMŞİRESİNİN TANIMI VE NİTELİKLERİ

Stoma Bakım Hemşiresi; temel lisans eğitimini tamamlamış, uluslararası ve/veya kendi ulusal meslek örgütleri tarafından tanınmış eğitim programından mezun olarak yara, ostomi ve inkontinans sorunu olan bireye bakım verebilecek yeterliliğe sahip ve sertifikası olan hemşiredir.

STOMA BAKIM HEMŞİRESİNİN ROLLERİ

Eğitim ve Danışmanlık
• Hastaya öz bakım eğitimi verir.
• Hekim ile işbirliği yaparak hastaya ve hasta yakınlarına hastalığına ve yapılacak ameliyata ilişkin bilgi verir.
• Hastanın ve yakınlarının hastalık, tanı ve tedavi seçenekleri ile bakım konusundaki sorularını cevaplandırır, gerekli durumlarda hekimine yönlendirir.
• Ameliyattan önce bağırsak hazırlığı konusunda hastayı bilgilendirir.
• Hastaya, olası stoma tipine göre ameliyat sonrasında kullanacağı ürünleri tanıtır.
• Ameliyattan önce, hastaya psikolojik destek sağlar, yönlendirir.
• Gerekli durumlarda hastayı başarılı stoma ameliyatı geçirmiş hastalar ile tanıştırır.
• Bireyin tedavisi ve bakımı ile ilgili kararlara katılmasını sağlar, teşvik eder.
• Hasta ve yakınlarına stoma, yara ve inkontinans bakımına ilişkin teknik becerileri kazandırır (cilt temizliği, torbanın/adaptörün değiştirilmesi, pansuman değiştirme, bandaj uygulama, uygun pozisyon verme, temiz aralıklı kateterizasyon uygulama vb.)
• Kalıcı kolostomisi olan uygun hastalara/hasta yakınlarına kolostomi irrigasyon yapabilme becerisi kazandırır.
• Hastaların sosyal yaşama uyumlarını sağlamak amacıyla günlük yaşam aktivitelerine yönelik eğitim programları düzenler.
• Hizmet içi eğitim etkinliklerine katılır.
• Eğitim materyalleri geliştirir.
• Hastaya destek sistemlerini öğretir.
• Hasta ve hasta yakınlarına taburculuk eğitimi verir.


Hemşirelik Bakımı

• Stoma, yara ve inkontinans sorunu olan bireyi, fiziksel ve psikososyal açıdan değerlendirir, değerlendirmeden elde edilen verileri yorumlayarak hemşirelik tanılarını belirler.
• Ameliyat öncesi stoma açılacak bölgeyi işaretler.
• Gereksinim duyulan hemşirelik bakımını kanıta dayalı olarak planlar, yürütür ve sonuçlarını değerlendirir.
• Ameliyat sonrası erken dönemde; ostomi torbasını değiştirir, stomayı erken dönem komplikasyonlar açısından değerlendirir, gaz, gaita ve idrar çıkışını kontrol eder ve stomaya torba yerleştirir.
• Kalıcı kolostomisi olan uygun hastalarda kolostomi irrigasyonu yapar.
• Stomanın ve stoma çevresindeki cildin bakımını yapar.
• Stomanın tipine, biçimine ve çapına uygun adaptörü/ torbayı ve yardımcı stoma bakım ürünlerini uygular.
• Stoma çevresinde gelişen cilt problemlerinde, cilt bakımı yapar ve cilde topikal ajanları uygular.
• Stomaya ilişkin komplikasyonlarda ilgili hekimle işbirliği yaparak gerekli uygulamaları yapar.
• Fistül bakımı yapar.
• Yarayı değerlendirir. Yaranın mekanik temizliğini, irrigasyonunu, pansumanını ve bandaj uygulamasını yapar.
• Bakım verdiği bireyi, yarayı, yara bakımına ilişkin ürünleri ve yara bakım uygulamalarını değerlendirerek en etkili ürüne karar verir, aileyi ve ekibi yönlendirir.

27 Nisan 2015 Pazartesi

Down Sendromu

Down Sendromu Nedir?
 DS, genetik bir farklılık, bir kromozom anomalisidir. En basit anlatımı ile sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken DS'lu bireylerde bu sayı üç adet 21. kromozom olması nedeniyle 47 olmaktadır. Down Sendromu tedavi edilebilen bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelir. Down sendromuna sebep olduğu bilinen tek etmen hamilelik yaşıdır, 35 yaşüstü hamileliklerde risk artar. Ancak genel olarak genç kadınlar daha fazla bebek sahibi olduğundan Down sendromlu çocukların %75-80’i genç annelerin bebekleridir. Ülke, milliyet, sosyo-ekonomik statü farkı yoktur. Ortalama her 800 doğumda bir görülür. Tüm dünyada 6 milyon civarında Down sendromlu birey yaşamaktadır. Türkiye’de tam bir veri yok ama yaklaşık 100.000 DS’lu kişi olduğu tahmin ediliyor. Hafif veya orta seviye zihinsel ve fiziksel gelişim geriliğine sebep olur.
47 Kromozom Nasıl Olur?
İnsan vücudunu oluşturan kromozomların 23 tanesi anneden , 23 tanesi ise babadan gelmektedir. DS'unda 21. kromozom 2 değil 3 adet olmaktadır (bu sebepten dolayı DS'u Trisomy 21 diye de bilinmektedir).Bunun sonucu olarak toplam kromozom sayısı 46 değil 47 olmaktadır.
Down Sendrom Tipleri
3 tip DS vardır.
1-Trisomy 21: DS nüfusunun %90-%95'ini oluşturan standart tiptir. Bu tipte fazladan bir adet 21.kromozom yumurta veya sperm hücresinden gelmekte veya döllenmenin daha ilk aşamalarındaki bir noktada yanlış bölünme nedeniyle (yani kromozomlar bölünürken birbirine yapışık kalması ve bu yapışıklığın bir taraftan 2 diğer taraftan da 1 kromozom gelmesine yol açması nedeniyle) yeni hücreler 3'er adet kromozom ile toplam 47 kromozom olarak oluşurlar.
2- Translokasyon: DS nüfusunun %3-%5'ini oluşturan tiptir. Bu tipte 21.kromozomun bir parçası koparak başka bir kromozoma (örn. 14.kromozom gibi) yapışmaktadır. Birey adet olarak 46 kromozoma sahiptir ama genetik bilgi olarak 47 kromozom bilgisi vardır. Burada da 21.kromozom 3 adet olduğundan birey standart tipteki aynı özellikleri gösterir. DS'nun diğer tipleri kalıtımsal değildir. Yalnız translokasyon tipte ebeveynlerden bir tanesinin taşıyıcı olması durumunda DS'u kalıtımsal olmaktadır. Bu oran %33'dür. Eğer taşıyıcı anne ise translokasyon DS'lu çocuk doğurma olasılığı %20, taşıyıcı baba ise %5-%2 arasındadır.
Translokasyon tipte ileriki doğumlardaki risklerin bilinmesi açısından genetik danışmanlık daha önemli olmaktadır.
3- Mozaik: DS nüfusunun %2-%5'ini oluşturan tiptir: Bu tipte bazı hücreler 46 kromozom taşırken bazıları 47 kromozom taşımaktadır. Yanlış bölünme döllenmenin ileri aşamalarında gerçekleştiğinde bir hat 46 kromozom diğer hat ise 47 kromozom olarak devam eder ve mozaik bir yapı oluşturur.
Özellikleri
DS'lularda görülen bazı fiziksel özellikler çekik küçük gözler, basık burun, kısa parmaklar, kıvrık serçe parmak, kalın ense, avuç içindeki tek çizgi, ayak baş parmağının diğer parmaklardan daha açık olmasıdır.Bu özelliklerin hepsi veya birkaçı görülebilir.

DS bebekler istisnalar olmakla beraber yaşıtlarından daha yavaş büyürler. Zihinsel gelişimleri geriden gelmektedir. Bu gerilik yaş büyüdükçe daha belirgin olarak gözükmekte, ama uygun eğitim programları ile DS çocuklar da pek çok başarıya imza atmakta ve toplum hayatı içinde anlamlı hayatlar kurabilmektedirler. Burada düzenli ve disiplinli bir eğitim programı ve bol tekrar en önemli faktördür.

DS bireyler genel olarak yaşıtlarından daha kısa boylu olurlar ve metabolizmalarının yavaş çalışması nedeni ile doğru beslenme alışkanlığı edinmezlerse ileri yaşlarda kilo problemi yaşayabilirler.

Farklı derecelerde olmak üzere kas gevşekliği (Hipotoni) nedeni ile fizyoterapi desteğine ihtiyaç duyarlar. Bebeğiniz doğardoğmaz biz fizyoterapist ile görüşerek bilgi almanız ve ileriye dönük bir destek programı hazırlamız çok önemlidir. Hipotoni'nin az veya fazla olmasına göre bazı bebekler uzun süre başlarını bile tutmakta zorlanabilirler ama fizyoterapi desteği ile gelişim basamaklarını kendi hızlarında tamamlar.


DS'lu bireyler bazı rahatsızlıklara daha yatkın olabilmektedirler. Bu yüzden sağlık kontrollerinin aksatılmadan ve zamanında yapılması, doğru sağlık danışmanlığının alınması hayati önem taşımaktadır. 

İlaçların Doğru Kullanımındaki Sorumluluklar


Bilindiği gibi, hastalıkların başarılı tedavisinde doğru tanı kadar, doğru ilaç seçiminin de önemi büyüktür. Bu yüzden hekim, aynı etkiyi yapabilecek ilaçlar arasından, hastanın özelliklerine en uygun olanını seçer. Kararda hastanın o sırada aldığı ve duyarlılığının olduğu diğer ilaçlar da dikkate alınır. Ancak ilaçlardan beklenilen etkinin sağlanmasındaki en önemli koşul, hastanın bunları doğru bir biçimde kullanmasıdır. Diğer bir deyişle, hastanın doğru ilacı; doğru zamanlarda, doğru dozda, doğru formda, doğru yoldan, kullanım süresi içinde ve kendisine önerildiği sürece kullanması beklenir. Çünkü bu kurallara uyulmadığında tedavide beklenilen düzeyde başarı sağlanması olası değildir. Ancak buna karşın bu kurallara yeterince uyulmadığı gözlemlenmektedir.

Bu konuda kendi sağlığı ile ilgili sorumlulukları taşıması beklenilen hastanın, muayeneye gittiğinde, o günlerde aldığı ve duyarlılığının olduğu ilaçlarla ilgili bilgi aktarması ve hekimin öngördüğü yeni ilaçların kullanımı hakkında soru sorması gerekmektedir. Ne var ki, hekime soru sorma alışkanlığının olmaması ya da o sırada hastalığına bağlı olarak içinde bulunduğu sıkıntılı durum onun bu beklentiyi karşılamasını engelleyebilmektedir.

Bu bağlamda kendisine de önemli sorumluluklar düşen hekimin, tedavi için öngördüğü ilaçların doğru kullanımı hakkında hastasını bilgilendirmesi gerekmektedir. Ancak, gerek baktığı hastaların çokluğu gerekse hastasını bu konuda aydınlatma alışkanlığının olmaması gibi nedenlerle onun bu sorumluluğunu yerine getiremediği gözlemlenmektedir. Diğer bir deyişle hasta, hekimin yanından eksik bilgilerle ayrılmaktadır.

Söylenilenlere bakıldığında, konuya ilişkin sorumluluğun sadece hekim ve hasta ile sınırlı olduğu düşünülebilir. Oysa, ilaçların üretiminden hastalar tarafından tüketilmesine kadar uzayan süreçte, ilaç üreticileri, eczacılar, hemşireler ve hasta sahipleri de yer almakta ve kendilerine bu konuda önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Muayeneden sonra hastanın ikinci durağı, ilaçlarını almak üzere gittiği eczanedir. Hasta burada, ilaçlar konusunda en donanımlı sağlık çalışanı olan eczacıdan ilaçlarının kullanımı ile ilgili bilgi alabilir ya da hekimin verdiği bilgileri pekiştirmek için soru sorabilir. Ancak günümüzde sürekli değişen emekli ilaç politikalarını izlemek için internette Emekli Sandığı’na ulaşmak çok zaman aldığından, eczacıların hastalarına bilgi verme sorumluluklarını yerine getiremedikleri bilinmektedir. Bu nedenlerle genellikle hasta evine, alması gereken ilaçlar hakkında yeterli bilgi edinmeden dönebilmektedir.

Tüm bu eksikliklere karşın hastanın, ilaç kutusundaki prospektüsten yararlanma şansı olduğu düşünülebilir. Ne var ki, eğitim düzeyi ne olursa olsun bu kaynaklardan yararlanılmasında ihmalkâr davranıldığı bilinmektedir. Bunları okuma çabası gösterenler ise yazılanların anlaşılır nitelikte olmadığı, çok küçük harfler kullanıldığı, daha ziyade tıp ve eczacıların anlayabileceği terimler içerdiğinden yakınmaktadırlar.

Yukarıda anlatılanlara dayanarak bu konuda hemen herkesin ve yakın çevresindekilerin sorun yaşadıkları varsayılabilir. Hastanın tedavisi ile çok yakından ilişkili bu soruna bir çözüm getirebilmek için, prospektüslerin tekrar gözden geçirilmesi ve bunlara hasta için özel bir eklentinin hazırlanması yoluna gidilebilir. Eğer bu sağlanabilirse hastalar, evlerinde her an başvurabilecekleri bir kaynağa sahip olacaklardır. Bu amaçla hazırlanan eklentiler, her bireyin kolayca anlayabileceği sade ve anlaşılabilir bir dilde olmalı, ilaçların neye yaradığı, ne kadar, ne zaman, ne sıklıkta, günün hangi saatlerinde, aç mı yoksa tok karnına mı, nasıl ve ne süre ile alınacağı ile ilgili bilgileri içermelidir. Bu kaynaklarda ayrıca, ilacın saklanma koşulları, yan etkileri ve bunlar görüldüğünde yapılması gerekenlerle ilgili bilgilere de yer verilmelidir.

Prof. Dr. Gülten UYER,
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Emekli Öğretim Üyesi, Başkent Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Kurucu Müdürü

Diyabet Hemşireliği

Ülkemizde Diyabet Hemşireliği
Diyabetin toplumda sık görülen ve sıklığı yaşla birlikte artan bir hastalık olduğu
düşünüldüğünde farklı alanlarda çalışan tüm hemşirelerin diyabetli hastalarla karşılaşması
kaçınılmazdır. Diyabetli hastalar yatarak veya ayaktan sağlık hizmeti veren merkezlerde takip
edilebilmektedir. Yataklı tedavi kurumlarında çalışan hemşireler yatarak veya ayaktan tedavi
gören hastalara bakım verirler. Sağlık ocakları ve dispanserler gibi primer bakım
merkezlerinde görevli olan hemşireler de ayaktan tedavi gören diyabetli hastaların
yönetiminde sorumluluk alırlar. Bu nedenle sağlık hizmetlerinin farklı basamaklarında
(birinci, ikinci ve üçüncü basamak) görev alan tüm hemşirelerin diyabetle ilgili temel bilgi ve
beceriye sahip olması gereklidir. Bu durumun yanısıra; diyabet kronik bir hastalıktır ve zaman
içinde tabloya eklenen komplikasyonlar da hesaba katıldığında birey ve toplum için ağır bir
yük getirmektedir. Teknolojik gelişmelerin getirdiği yeniliklerle birlikte, diyabetli birey
özelleşmiş bir tedavi ve bakım yaklaşımına ihtiyaç duyar. Temel hemşirelik eğitimi almış olan
hemşireler bu gereksinimleri karşılamakta yetersiz kalacaklardır. Bunların bir sonucu olarak
diyabet yönetiminde, diyabet ekibi içinde yer alacak, bu konuda özel eğitim almış "diyabet
hemşire"sine gereksinim vardır.
Ülkemizde yüksek lisans ve doktora programları ile uzman hemşireler
yetiştirilmektedir, fakat bu uzmanlaşmış grubun uzmanlık alanlarına göre sağlık hizmetlerinde
istihdamı sağlanamamaktadır ve aynı zamanda yasal olarak mesleki rol ve sorumlulukları,
görev alanları tanımlanmamıştır. Mevcut durum ülkemizde diyabet hemşireliğinin
geliştirilebilmesi için hemşirelik eğitimi standartlarının ve hemşirelik yasalarının
düzenlenmesinin gereğine işaret etmektedir. Lisans ve lisansüstü eğitimin düzenlenmesi ile
birlikte farklı düzeylerde eğitim almış hemşirelerin rol ve sorumluluklarını belirleyen
yasalarla hemşirelikte branşlaşma sağlanabilecektır. Ülkemizde diyabet bakımında kaliteli
hemşirelik hizmetini sağlamak için, diğer düzenlemelerin yanısıra şu anda varolan hemşirelik
gücünü diyabet bakımında etkin hale getirmek gereklidir. Bu da diyabetli hastalarla çalışan
hemşirelerin diyabet konusunda eğitim programları (standartları belirlenmiş eğitim kursları,
hizmet içi eğitim programları gibi) ile desteklenmesi yoluyla yapılabilir.
Tüm bu gerekçelerle 1995 yılında kurulan Diyabet Hemşireliği Derneği (DHD)
kurulduğu günden bu yana pek çok etkinlik düzenleyerek yüzlerce hemşirenin eğitimine
katkı sağlamıştır. Ulusal ve uluslar arası pek çok etkinliğe de katılan dernek Marmara
Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu ve İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale
Hemşirelik Yüksekokulu ile işbirliği halinde diyabet hemşireliği sertifika programları
düzenleyerek 130 hemşireyi DİYABET HEMŞİRESİ olarak sertifikalandırmıştır. Sertifika
sahibi hemşirelerin ve diyabetlilerle çalışan tüm hemşirelerin çalışma koşullarının
düzenlenmesi , özlük haklarının korunması konusunda yapılacak olan yasal düzenlemelere
hemşireler adına taraf olan derneğin Sağlık Bakanlığı ve pek çok meslek örgütü ile işbirliğini
sürmektedir. Diyabet Hemşireliği Derneğinin 2005 itibari ile 300’ün üzerinde üyesi
bulunmaktadır.

DİYABET HEMŞİRELİĞİ DERNEĞİ (DHD)’nin TANIMINA* GÖRE
DİYABET HEMŞİRELİĞİ (* Bu tanım Federatıon Of European Nurses In Diabetes (FEND)’in tanımı doğrultusunda hazırlanmıştır)
DİYABET HEMŞİRESİ, diyabetin yönetiminde ileri bilgi ve becerisi olan, uygulayıcı,
eğitici, danışman, yönetici, araştırıcı, koordinatör, yenilikçi, mesleki faaliyetlerden sorumlu
meslek üyesidir.

GÖREV ÜNVANI
  • Uzman Diyabet Hemşiresi
  • Diyabet Hemşiresi

Uzman Diyabet Hemşiresinin Nitelikleri
Diyabet hemşireliği alanında lisans üstü (yüksek lisans ve/veya doktora) eğitim programını
tamamlayan ve diyabet hemşireliği ileri eğitim sertifikasına sahip olan hemşirelerdir.
Uzman Diyabet Hemşiresinin Görevleri
  • Diyabetli bireyin doğrudan bakımında ileri (teknik, iletişim, kavramsal) becerilere sahiptir.
  • Diyabette hizmet kalitesinin geliştirilmesinde yer alır.
  • Yetkili olduğu birimde diyabetle ilgili araştırma faaliyetlerini başlatır.
  • Uygun kurslar için müfredat geliştirilmesi de dahil olmak üzere, eğitim programlarına
  • katılır.
  • Klinik denetleme araçları yoluyla bakımın etkinliğini kritik olarak değerlendirir,
  • temel problemleri tanımlamak için araştırma yapar ve buna göre problemleri çözer
  • Multidisipliner ekiple işbirliği içinde rehberler, protokoller ve politikalar hazırlar,diyabet bakım sistemini geliştirir.
  • İsteği ve bilgisiyle değişim aracı olarak rol modeli olur ve liderlik yapar
  • Kendi iş yükünü yönetmede otoritedir, hastane ya da merkezden taburcu olan diyabetli bireyi diğer sağlık profesyonellerine yönlendirir

Diyabet Hemşiresi
En az hemşirelik önlisans, tercihen hemşirelik lisans veya hemşireliğe denk sağlık memurluğu
lisans programından mezun olan, en az 2 yıl diyabetlilerle çalışmış ve diyabet hemşireliği
temel eğitim sertifikasına sahip olan hemşirelerdir
Diyabet Hemşiresinin Görevleri
  • Diyabetli bireyin bakım önceliklerini belirler, hemşirelik girişimlerini başlatır, izler,değerlendirir, diğer sağlık profesyonellerine yönlendirir.
  • Diyabetli bireyin sağlık potansiyelini artırmak ve desteklemek, bakımın sürekliliğinisağlamak için diyabetli birey ile birlikte veya diyabetli birey adına karar verir.
  • Diyabetli bireyin özbakım yeterliliğini sürekli olarak tanılar ve uygun eğitimi verir.

26 Nisan 2015 Pazar

OTİZM

Otizm Nedir?
Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk 2 yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun, Otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler
Bir annenin doğum sonrası çocuğunun (tüm özür grupları dahil olmak üzere) özürlü olma oranı %2dir; Otistik olması oranı ise %0.5′tir (eskiden bu oran 4/10.000 olarak değerlendirilirdi). Bir otistik çocuktan sonra, ikinci çocukta otizmin ortaya çıkması riski %3 dür. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarından 4 kat daha fazla görünmektedir Her çocuktaki otistik belirtiler ve bunların seviyesi farklılık gösterebilir, bu nedenle otizmin seviyelerini kategorize etmek güçtür. Ayrıca, Asperger Sendromu ve Rett Sendromu olarak bilinen otizm formları da bulunmaktadır.
Otizmin Belirtileri Nelerdir?
Otistiklerde, etkilenme dereceleri değişse de, aşağıdaki ortak belirtiler görülür;
  • Sosyal ilişkilerde güçlük Konuşma güçlüğü
  • Sessiz iletişimde zorlanma
  • Oyun oynama ve hayal gücünü kullanmada zorlanma
  • Değişikliklere karşı tepki ve direnç gösterme
Otizmin tipik özellikleri

Otistik Bir Çocuk,

  • Başkalarına karşı ilgisizdir.
  • Göz temasından kaçınır.
  • Başkaları ile kendiliİinden iletişim kurmaz.
  • İsteklerini bir yetişkinin ellerini kullanarak belirtir.
  • Diğer çocuklarla oynamaz.
  • Sürekli bir konu üzerinde konuşur. Sebepsiz şekilde ağlar, güler ve sebepsiz davranışlarda bulunur.
  • Anlamsız sözleri üst üste tekrarlar.
  • Nesneleri tutup sürekli döndürmekten hoşlanır. Değişikliklerden hoşlanmaz.
  • Yaratıcılık gerektiren oyunları oynayamaz.
  • Bazıları yaratıcılık gerektirmeyen bazı işleri oldukça hızlı ve iyi yapar.
Tedavi:
Otizmin tedavisinde kesin bir görüş birliği yoktur. Bireysel, aile,
ortam, davranış, eğitsel, ilaç ve anne yolu ile tedavi yöntemleri
uygulanmaktadır. İlaç tedavisinde nöroleptikler ile ilgili çalışmalar dikkat
çekmektedir. Bu grup içinde en çok araştırılan en güvenli olarak kullanılan
haloperidoldür( 2 mg/gün).Günümüzde, önceleri çok benimsenen bireysel
psikoanalitik tedavinin yerini, giderek davranış ve eğitsel ağırlıklı
tedaviler almaya başlamıştır. Ayrıca otistik çocuğun tedavisinde davranış
tedavi programlarının evde uygulanması için, terapistlerin ana babalara
rehberlik yaptığı, eve dayalı programların diğer tedavi yöntemlerinden daha
etkin olduğunu bildiren yayınlar da vardır(Howlin 1981,Rutter 1985, Akçakın
1996).
Hemşirelik Bakımı:
Çocuk hemşirelerinin yeni doğan ve bebeklik çağı çocuk bakımında
yapacakları fizik muayene ile erken tanıya yardımcı olacakları
düşüncesindeyim. Yeni doğan servislerinde hemşirenin anne bebek iletişimini
sağlayıcı çalışmaları, anneleri bebeklerini kucaklamaya, okşamaya
alıştırmaları ve anne sütü vermeleri konusunda onları yüreklendirmeleri
çocukların ileriki günlerde sağlıklı gelişmeleri bakımından önemlidir.
Annelerin çocuklarını bir yaşına kadar bir sağlık kurumunda kontrol etmeye
götürmelerinin önemi de yenidoğan servislerinde anlatılmalıdır.

Otizmin hemşirelik bakımında ilk adım çocuk ile ilgilenen hemşirenin terapi
ekibi içinde etkin rol almasıdır. Bu çocukların gelişme gösterebilmeleri
için herkesten önce ailelerinin eğitilmesi gereklidir. Aile ile yapılan
görüşmelerde en çok özen gerektiren konular şöyle sıralanabilir:

1- Ailede suçluluk duygusu yaratmamak, 
2 – Gelecekle ilgili umutlarının
dozunu ayarlamak, 
3– Çocukların gösterdiği bireysel farklar ve
farklı gelişim hızları üzerinde durmak, 
4 – Çocuğun özellikleri dikkate
alınarak bilgilendirmek, 
5 – Çocuğun olumlu özelliklerini göstermek, Ailenin
çocuğu ile çalışma konusunda hevesini artırmak, Ailenin sorularına yanıt
vermek.

Aile danışmanlığı sürecinde hemşirenin, anne çocuk etkileşimini gözleyerek
annenin yaşadığı bir güçlük olduğunda ona, nasıl çözeceği konusunda yardımcı
olması gerekir.

Otistik çocuklara bakım verirken oyun terapi ilkeleri ve davranış
tedavisi teknikleri uygulanmaktadır. Hemşirenin de bu teknikleri uygulayacak
bilgi birikimine sahip olması beklenir.

Örneğin otistik çocuklarda en önce giderilmesi gereken bir durum, bu
çocukların kendilerine dokunulmasından hoşlanmamaları ve kucaklanmaktan
kaçınmalarıdır. Bu çocuklara bakım veren hemşire, onların müziğe olan aşırı
ilgilerinden yararlanarak; çok sevdikleri sallanma hareketleri aracılığı ile
vücutlarının çıplak bölgelerine annesinin dokunmasını, onu okşamasını
sağlayarak hem annenin çocuğa yakınlaşmasını sağlar hem de çocuk bir süre
sonra çıplak bölgesinin okşanmasından haz alır ve bu duyguya gereksinim
duyar. Böylece otistik duvar delinmiş, insan ilişkileri başlamış olur. Tabii
bu süre her çocuk için farklıdır.

Dil gelişimi olmayan çocuklar için ise; aileye sabırla hergün bir
yada iki şarkıyı defalarca yineleyerek söylemenin yararlı olacağı
anlatılmalıdır. Özellikle 3 yaş civarında ki çocukların ilk seferde kayıtsız
görünseler de bir süre sonra çocuğun ekolalik konuşmaya geçtiği
görülmektedir.

Otistik çocuklarda bir sorun da davranışlardır. Bu davranışlar; hiç
yüze ve göze bakmama, stereotipik davranışlar, objeleri dağıtma, boşaltma ,
yere atma, çığlık atma, uğuldamadır. Hemşire bu davranışların çocuk ile
kurulacak iletişimi engelleyeceğini bilerek, öncelikle bu davranış üzerinde
durmalıdır. Örneğin, sürekli uğuldayarak ve el çırparak dolaşan bir çocuğu
bazen şaşırtarak, bazen ilgisini çok çeken bir oyuncak kullanılarak yada
sustuğu bir anda ödüllendirerek ilgisini çeken bir aktiviteye geçildiğinde
olumlu yanıtlar alındığı olmuştur (Yavaş 1998).

Bireysel tedavide olan çocuklardan hazır olduğu düşünülen çocuklar
ikinci aşamada grup aktivitelerine katılabilirler. Bu gruplar 4 –5 çocuktan
ve 3 – 4 terapistten oluşmaktadır. Hemşirenin de bu ekipte aktif rol alması
ailenin verilen terapiyi evde uygulayabilmesi açısından önemlidir. Grup
süresi 1.5 saat olabilir. Grubun amacı, çocukların birbiriyle ve
terapistlerle ilişkiye girmelerini sağlama,birlikte çalışabilme, bol uyaran
içinde öğrenme ve isteklerini ifade etmelerine yardımcı olabilmektir.
Grupta, konuşmayla ilgili olarak, geldiklerinde selamlaşma, adın ne sorusuna
yüze bakarak cevap vermelerini sağlama girişiminde bulunulur. Yavaş’a göre,
Konuşma ve iletişim çalışmaları şöyle özetlenmektedir:
1 – Şarkı söyleme,
2 – Beden eğitimi çalışmaları 
3 – Kağıt kalem çalışmaları
4 – Yapboz oyunları
5 – Evcilik eşyalarıyla oyunlar,
6 – Serbest oyunlar,
7 – Elele
tutuşarak oynanan oyunlar,
8 – Eşleşme oyunları,
9 - Renkli hamur
çalışmaları (plastrin),
10 – Resimli kitaplara bakmaktır. 
Bu etkinlikler aracılığı ile hemşire otistik çocuklara bireysel bağımsız yaşam becerilerini öğretebilir. Örneğin el yüz yıkama diş fırçalama hatta sofra kurup kaldırma
yada yumurta , makarna pişirme gibi basit yemeklerin hazırlanması bu
yöntemlerle öğretilebilir.

Otistik çocukların ailelerinin sık sık biraraya getirilmesi, hem
birbirlerinden, hem terapistlerden çocuklarıyla başetme konusunda yardım
almaları açısından önemlidir.Bir ailenin yaşadığı güçlük hep birlikte
paylaşılabilir. Böylece aileler hem birbirlerine destek olmaları, hem de
ortak güçlükleri konusunda duygularını paylaşma ve çözüm yolları bulma
fırsatı oluşturmuş olurlar. Hemşire ailelerin bir araya gelmelerini
sağlayarak onları grup içinde de değerlendirme olanağı bulabilir. Ailelerin
genellikle tedavinin maddi açıdan getirdiği külfet, ekonomik sorunlar,
annelerin sosyal destek yetersizlikleri nedeni ile yaşadıkları tükenmişlik,
aile içinde diğer çocuklar ile yaşanan güçlükler, çocuklarını ihmal etmiş
olabileceklerine ilişkin endişeler, otistik çocukların eğitim sorunları,
büyüme ve buna ilişkin kaygıları vardır. Hemşirenin ailenin sorunlarını
tanımlayarak doğru kanallara yönlendirilmeleri konusunda onlarla işbirliği
halinde olması gerekir.

Araştırmalar eve dayalı programların çocukların eğitiminde oldukça
yararlı olduğunu göstermektedir.Böylece çocuk hem çok iyi tanıdığı kendisine
yakın biri tarafından çalıştırılmakta, hemde eğitimi kendi doğal çevresi
olan evde yürütebilmektedir. Bu düşünce ile hemşirelik hizmetlerinin evde
bakıma yönlendirilme çalışmaları özellikle otistik çocukların bakımında umut
vericidir.

Hastanelerde Düşmelerin Önlenmesi

Hasta yataklarına talebin giderek artması ve hastanede yatma maliyetinin sürekli yükselmesi hastaların olabildiğince kısa sürede taburcu edilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluğun yerine getirilmesi her ne kadar hastanın kısa sürede tedavi edilmesi ile ilgili gibi görünse de, bunun hasta güvenliği ile de yakından ilişkisi vardır. Bu yüzden hasta güvenliği kapsamında ele alınması gereken konulardan biri de düşmelerdir. Çünkü düşmeler, hastada ciddi hasarlar oluşturabilmekte, daha uzun süre hastanede yatma, buna bağlı güçlükler, yoksunluklar ve daha fazla sağlık harcamasına neden olabilmektedir. Bazı durumlarda ise yasal boyut da devreye girebilmektedir. Tüm bu sayılan nedenlerle, hastanelerde düşme olaylarının ciddiye alınması ve önlenmesi politikalarının, düşme sonrası prosedürlerinin önceden saptanması ve çalışanların bu konularda bilgilendirilmesi önem kazanmaktadır.
Bilindiği gibi düşme; bireyin, hastalığa bağlı olarak kontrol ve denge kaybı ile kendisini aniden yerde bulmasıdır. Çevresel faktörlere bağlı olarak kayma ya da bir şeye takılarak tökezleme de düşmeye neden olabilmektedir. Bu yüzden, düşmelerin önlenmesinde; hastanın ve ortamın ayrı ayrı ele alınması, düşme riski açılarından değerlendirilmesi ve alınan sonuçlara göre önlem ve uygulamalar
Hastanın değerlendirilmesinde süreklilik de aynı ölçüde önem taşımaktadır. Diğer bir deyişle düşme riski değerlendirilmesi; hastanın, hastaneye yatırılışından taburcu edildiği ana kadar sürer. Bu bağlamda, hastanın; durumunda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde ya da bir üniteden diğerine naklinde düşme riski değerlendirilmesine başvurulur. Değerlendirmeler hastanenin tercihine ve hastanın durumuna göre, ayda bir, haftada bir, her gün olmak üzere belirli aralıklarla sürdürülür.
Değerlendirmenin belirli standartlar doğrultusunda yapılabilmesini ve güvenilir sonuçlara ulaşılmasını sağlamak amacı ile pek çok değerlendirme aracı geliştirilmiştir. Ancak bunlardan güvenirlik ve kullanışlılık bakımından en çok tercih edilenleri Morse ve Hendrick Düşme Riski değerlendirme araçlarıdır. Bu araçların titizlikle kullanılması ve değerlendirme sonuçlarının dokümante edilmesi ve belirli sürelerde saklanılması önemli bir yere sahiptir. Çünkü bunlar; düşmelerle bağlantılı davaların olumsuz sonuçlarından hastaneleri korumada belge işlevi görürler.
Düşme riski taşıyan hastaların durumu; koruyucu önlemler ve desteklerin saptanmasında yol gösterici rol oynar. Yakın gözetim, yürüteç, baston ve tekerlekli sandalye sözü edilen destekler kapsamındadır. Düşmelerin önlenmesinde hastanın kullanmak zorunda olduğu araçların kalitesi ve rutin bakımı da önemli bir yere sahiptir.
Yine konu edilen bağlamda, çevrenin düşmelere neden olabilecek etkenlerden arındırılması ve uygun araç ve gereç kullanılması üzerinde titizlikle durulması gereken hususlar arasındadır. Çünkü sözü edilen konulardaki ihmal ve özensizlik sadece hastaları tehdit etmekle kalmamakta, çalışanlar ve ziyaretçiler için de düşme riski oluşturmaktadır. Bu bakımdan zeminde kullanılacak parkelerin, karoların ve bunların temizlenmesinde kullanılacak olan deterjanın kaymayı önleyecek özellikte ve kalitede olmasına özen gösterilmelidir.
Hasta ünitelerinde ayrıca, hasta karyolası, sandalyesi, etajerinin konumu, yüksekliği, etajerin ve zilin, hastanın kolayca ulaşabileceği mesafede konumlandırılması ve bunların tekerleklerinin sabitleştirilmesi,  rutin olarak bakıma tabi tutulması da üzerinde özenle durulması gereken konular arasındadır
Prof. Dr. Gülten UYER,
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Emekli Öğretim Üyesi, Başkent Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Kurucu Müdürü

Kaynak:http://www.medimagazin.com.tr/authors/gulten-uyer/tr-hastanelerde-dusmelerin-onlenmesi-politikalari-72-24-2586.html

25 Nisan 2015 Cumartesi

Dünyayı Ağlatan Fotoğraf

Hamile kaldıktan sonra kanser tedavisi gören ve bir göğsünü aldırmak zorunda kalan kadının doğum sonrası bebeğini emzirdiği o an görenleri gözyaşlarına boğuyor.

Kate Murray isimli fotoğrafçının facebook hesabından paylaştığı fotoğraf beğeni ve paylaşım rekoru kırıyor.

Huffingtonpost’ta yer alan habere göre fotoğrafı görenlerin tüylerini diken diken eden o anın hikayesi ise şöyle:

Hamile olduğunu öğrenen kadına bir süre sonra kanser teşhisi konuldu. Tedavi sırasında bir göğsü alınan kadına daha son iki kez daha kanser teşhisi konuldu. Genç kadın bir taraftan kemoterapi görürken bir yandan da hamileliğini sürdürdü. Ve o gün geldi çattı. Genç kadın bir erkek bebek dünyaya getirdi.
Kate Murray isimli fotoğrafçı ise dünyaya gelen bebeğin annesi tarafından emzirildiği o anları fotoğrafladı. Bir yanda göğsü alınmış bir anne, bir yanda yeni doğmuş bir bebek ve bir yanda kansere karşı savaş veren bir kadının mutluluk gözyaşları.






kaynak:http://www.objektifhaber.com/dunyayi-aglatan-fotograf-293459-haber/

Hemşirelerin Toplumdaki Yeri ve Önemi

    Kutsal bir meslek olan hemşirelik, insan sevgisi, şefkat, sabır gerektirmektedir. Çalışma şartlarının zor olmasının yanında mutlaka sabır ve hoşgörüyü de içinde barındırır. Diğer mesleklerde de olduğu gibi toplumsal ihtiyaçlardan doğan hemşirelik, insan hayatıyla  iç içedir. Ekip çalışması gerektirir ve el becerisi olan, hünerli ve hızlı davranabilen insanlar hemşirelikte başarılı olabilir. İnsanları sevmek ve onlara saygı göstermek ise hemşirelikteki en temel koşuldur.


  Hemşireler dil, din, ırk ayrımı gözetmeden herkesin yardımına koşar ve sağlıklarını kazanmaları için çalışır. Bu nedenle hemşireler sevgi dolu, şefkatli olmalıdır ve ciddiyetle işlerini yapmalıdırlar. Sağlığı yerinde olmayan insanlara yardımcı olabilmek için son derece disiplinli çalışılmalıdır. Söz konusu insan sağlığı olduğu için hemşireler oldukça zor bir işi yerine getirmektedir. Bu nedenle de psikolojik, sosyal ve ekonomik açıdan desteklenmesi gereken bir meslektir. Bireylerin en önemli ihtiyacı sağlıktır. Bu ihtiyaca yönelik çalışan tüm personel de aynı derecede önemlidir. Hemşireler de tıbbi bilgi açısından doktorlar kadar donanımlıdır ve doktorlardan daha ağır şartlarda çalışırlar. En önemlisi hastaların hastalıklarının her evresinde yer alırlar. Bu şartlar altındayken hemşirelere doktorlar kadar önem verilmeli ve özlük hakları korunmalıdır.

Kafa Nakli Yapacağını İddia Eden İtalyan Cerrah SERGİO CANAVERO

İnsan kafasını başka bir bedene nakledebileceğini iddia eden İtalyan cerrah Sergio Canavero kendisine inanan bir gönüllü buldu.


VALERİ SPİRİDONOV

30 yaşındaki Valeri Spiridonov isimli Rus bilgisayar mühendisi, dünyanın ilk kafa nakli operasyonu için gönüllü oldu.
Doğuştan gelen bir kas hastalığı olan ve bu yüzden tekerlekli sandalyeye mahkum olan adam, İtalyan cerraha güvendiğini açıkladı.

Ölmeden önce sağlıklı bir bedende yaşama şansını kaybetmek istemediği için gönüllü olduğunun altını çizen Piridonov, operasyonun gelecek yıl gerçekleşmesini ümit ettiğini belirtti.

SERGİO CANAVERO
İtalyan cerrah ile sadece internet üzerinden iletişim kurduklarını belirten Rus gönüllü, yakın zamanda Canavero ile bir araya gelmeyi planlıyor.

OPERASYON NASIL GERÇEKLEŞECEK?

Yaklaşık 36 saat sürmesi öngörülen ve 11.2 milyon dolara (Yaklaşık 30 milyon TL) mal olması bekelenen operasyon için şu ana kadar gerekli maddi destek sağlanamadı.
Gerekli finansal desteğin sağlanması durumunda 150 doktor ve hemşirenin katılımı ile gerçekleşecek operasyon kapsamında gönüllünün kesilen omurilikleri ‘polietilen glikol’ isimli bir yapıştırıcı madde ile başka bir bedene yerleştirilecek.

Kas ve damarların yeni bedene dikilmesinin ardından hasta yaklaşık 1 ay boyunca komada tutulacak. İddiaya göre bu adımların ardından kişi, yeni vücudunda yaşamaya başlayacak.


24 Nisan 2015 Cuma

Ölmek Üzere Olan Birinin "ÖLECEK MİYİM" Sorusunu Dürüstçe Cevaplamak


"Onlar ölümle yüz yüzeyken, onlara öleceklerini mi söylemeliyim? Yoksa yalan söyleyip onları rahatlatmalı mıyım?"

New York'ta Acil Tıp teknisyenliği yapan Matthew O'Reilly ölmek üzere olan birisinin 'Ölecek miyim' sorusunun nasıl cevaplanması gerektiğinin cevabını aramış 

Matthew ölmek üzere olan insanların bu sorusunu önceleri  gerçeği yüzüne söylemenin onların dehşet ve korku içinde öleceklerini düşündüğünden yalan söyleyerek geçiştirirmiş. Bir gün motorsiklet kazası sonucu ölmek üzere olan kişinin “Ölecek miyim?” sorusunu farklı bir şekilde cevaplamaya karar veriyor ve ona dürüstçe öleceğini ve ellerinden gelen bişey olmadığını söylüyor.Kazazedenin tepkisi Mathew’in şaşırtıyor.Kazazede geriye yaslanıyor ve durumu kabulleniyor.Mathew bundan sonra karşılaştığı her vakada sorulan soruyu dürüstçe cevaplıyor.Mathew hastaların gerçeğe karşı tepkilerinin hemen hepsinde “İç huzur ve kabullenme” olduğunu belirtiyor.

Mathew'in "Ölecek miyim?" sorusuna dürüst cevabı:

LAMBALI KADIN Florence Nightingale

    Florence Nightingale 12 Mayıs 1820 tarihinde Floransa’da dünyaya gelmiştir. Farklı bir hayat hikayesine sahip olan İngiliz hemşire aynı zamanda modern hemşireliğin kurucusu olarak kabul edilmektedir.

   Babası İngiltere’nin zengin ve ileri gelenlerinden birisidir. Florence, her ne kadar hastalara kötü muamele edildiğini, bu davranış biçimini ortadan kaldırmak için hastabakıcı olmak istediğini söylese de, ailesi hastabakıcılığa pis ve aşağı bir meslek olarak bakar ve bunun fakir kızların işi olduğunu söyleyerek Florence’in bu isteğini reddeder. Fakat bütün bunlara rağmen Florence ideallerinin peşinden koşar ve hemşire olur. Daha sonra da Almanya’ya giderek hastabakıcılığı ve hastane yönetimi üzerine incelemeler yapar.

    1854 yılında Üsküdar’daki Selimiye Kışlası’nda, Kırım Savaşı sırasında yaralanan İngiliz askerlerinin tedavi ve bakımını yapmıştır. Onun çalışmaları sayesinde yaralı askerlerin ölüm oranına önemli düşüşler görülmüştür. Askerler ona, gece gündüz demeksizin yaralılarla ilgilendiği için ” The Lady with the Lamp” yani “Lambalı Kadın” adını vermiştir.



    Hayatı boyunca elde ettiği birikimiyle bir hemşirelik okulu açtı ve tıbbi birikimleriyle ilk modern hemşireleri bu okulda yetiştirmeye başladı. 1907 senesinde Liyakat Nişanı aldı ve 104 yıl önce, 13 Ağustos 1910 tarihinde hayatını kaybettiğinde, geride modern bir hemşirelik okulu, bir çok idealist öğrenci ve onun sayesinde sağlığına kavuşmuş asker bıraktı.1961 yılında, Türkiye’de, açılan ikinci Yüksek Hemşirelik Okulu’na adı verilmiştir ve doğum günü olan 12 Mayıs, bütün dünyada hemşireler günü olarak kabul edilmiştir.